Eğer Bu 3 Eksiği Gidermediyseniz, Sakın Google'a Reklam Vermeye Başlamayın

Google'ı açtınız, kredi kartınız yanınızda ve arama kutusuna o sihirli cümleyi yazdınız: "Google reklam verme"

Karşınıza yüzlerce "5 dakikada reklamınızı yayınlayın", "Hemen müşteri bulun", "Satışlarınızı patlatın" diyen içerik çıktı. Heyecanlısınız. Bir an önce o butona basmak ve telefonların çalmasını izlemek istiyorsunuz.

Bu yazı serisinde size Google Ads panelinin hangi tuşuna basacağınızı anlatmadan önce, çok daha hayati bir gerçeği, çoğu ajansın size söylemeye çekindiği "acı reçeteyi" anlatacağız.

Çünkü şu anki hazırlığınızla reklam vermek, altı delik bir kovaya, pahalı damacana suyu doldurmaya çalışmak gibidir. Musluğu ne kadar açarsanız açın (reklam bütçesi), kova asla dolmayacak (satış/dönüşüm), sadece su faturanız (Google faturası) kabaracaktır.

Dijital Pazarlamanın En Büyük Yanılgısı: "Reklam Kurtarıcıdır"

Google Ads'e ilk kez adım atanların düştüğü en büyük tuzak şudur: "İşlerim durgun, web sitem pek satış yapmıyor, kimse beni aramıyor... O zaman Google'a reklam vereyim de işlerim düzelsin."

Bu mantık, "Arabamın motoru bozuk, gitmiyor. O zaman en pahalı benzini koyayım, belki gider" demekle aynıdır.

Google Ads bir "sihirli değnek" değildir. Google Ads bir "büyüteçtir" (amplifier).

• Eğer harika bir ürününüz, ikna edici bir web siteniz ve reddedilemez bir teklifiniz varsa; Google Ads bunu büyütür ve sizi zengin eder.
• Eğer karışık bir web siteniz, güven vermeyen bir markanız ve pahalı bir ürününüz varsa; Google Ads bunu da büyütür ve hatalarınızı daha hızlı yüzünüze çarparak sizi iflas ettirir.

Yani; Google reklam verme süreci, bir çözüm değil, bir hızlandırıcıdır. Neyi hızlandıracağına (batışa mı, çıkışa mı?) reklam paneliniz değil, web siteniz karar verir.

Matematik Yalan Söylemez: 0 x 100 = 0

Gelin basit bir "bakkal hesabı" yapalım.

Diyelim ki Google'a reklam vermeye başladınız.

• Tıklama Başı Maliyet (TBM): 10 TL
• Bütçe: 1.000 TL
• Siteye Gelen Ziyaretçi: 100 Kişi

Şimdi senaryolara bakalım:

Senaryo A (Kötü Site / Hazırlıksız Giriş): Web siteniz yavaş açılıyor, mobilde kaymış, "satın al" butonu zor bulunuyor veya neden sizi seçmeleri gerektiği net değil.

• Siteye giren 100 kişiden 0'ı alışveriş yaptı.
• Sonuç: 1.000 TL harcadınız, kasanıza 0 TL girdi.
• Suçlu kim? Çoğu kişi "Google işe yaramıyor" der. Oysa Google işini yaptı, o 100 kişiyi dükkanınıza soktu. Satışı yapamayan sizin dükkanınızdı (Web siteniz).

Senaryo B (İyi Site / "Cin Fikirli" Hazırlık): Reklam vermeden önce sitemizi optimize ettik, açılış hızını düzelttik, güven rozetleri ekledik ve "reddedilemez bir teklif" sunduk.

• Siteye giren 100 kişiden 3'ü alışveriş yaptı. (Dönüşüm Oranı: %3)
• Ürün kârınız: 1.000 TL
• Sonuç: 1.000 TL harcadınız, 3.000 TL kazandınız.
• Fark: Reklam ayarları aynıydı. Değişen tek şey, ziyaretçiyi karşılayan "Landing Page" (Açılış Sayfası) kalitesiydi.

Sonuç: Önce Dükkanı Temizleyin, Sonra Misafir Çağırın

Google’a para vermeye başlamadan önce kendinize dürüstçe sormanız gereken soru şudur:

Ben bir müşteri olsam, kendi web siteme girdiğimde kredi kartımı çıkarıp bilgilerimi girmeye cesaret edebilir miydim? Bu formu doldurur muydum? Sitede karşıma çıkan telefonu gerçekten arar mıydım? Bir soru sormak için WhatsApp butonuna tıklar mıydım? Kısacası, bu site bana güven verir miydi?

Cevabınızda en ufak bir "ama" veya "belki" varsa, cüzdanınızı kapatın.

Bu seri boyunca, klasik "Google reklam verme" rehberlerinin aksine, sizi bir "kumarbaz" olmaktan çıkarıp, parasını yöneten bir "yatırımcı"ya dönüştüreceğiz.

Eylem Çağrısı (CTA)

Şimdi yeni bir sekme açın ve web sitenize "yabancı birinin gözüyle" bakın. Özellikle cep telefonunuzdan girin. Sayfa 3 saniyeden geç mi açılıyor? Yazılar okunuyor mu? "Bana Ulaşın" butonu hemen parmağınızın ucunda mı? Eğer değilse, henüz reklam vermeyin. Önce bunları düzeltin.